YÜKSELEN ÇİN ABD'NİN KÜRESEL
ÜSTÜNLÜĞÜNÜ TEHDİT EDERMİ?
Soğuk
Savaş'ın sona ermesi ve SSCB'nin dağılması ABD'yi emsalsiz güç haline
getirmiştir. Bu konum ABD için tam anlamıyla dünyanın ilk ve tek küresel gücü
ve lideri olduğunu gösteriyordu. ABD'nin küresel liderliğinin en önemli
göstergesi üstün nitelikli örgütlenmesi, ekonomisi ve teknolojisi, geniş
kaynaklarını askeri amaçları için hızla harekete geçirebilme kabiliyetidir.
Yani Amerika'nın küresel gücünün yapı taşları askeri ve ekonomik gücünün
yanında teknolojik ve kültürel gelişmişliğidir.[1]
Polonya asıllı ABD'li stratejist Zbigniew Brzezinski Büyük Satranç Tahtası
isimli kitabında şu görüşlerini dile getirmiştir;
''Soğuk Savaş'ın galibi Amerika'dır
ve bu savaşı kazanmanın ödülü Amerika için Avrasya liderliği olacaktır.
Dünyanın ilk ve tek küresel gücü olan ABD, Avrasya'ya hükmetmek zorundadır.
Çünkü, eğer günün birinde bir devlet çıkıp ABD'yi tehdit edecekse bu devlet
Avrasya'dan çıkacaktır ve ABD küresel güç olabilme potansiyeli olan devletleri
dizginlemelidir. Eğer ABD'den başka bir devlet çıkıp da Avrasya'da liderlik
yaparsa bu ABD'nin küresel üstünlüğünün en büyük tehdidi olacaktır. Çünkü
Avrasya'ya hakim olan devlet dünyanın en ileri ve ekonomik olarak en verimli üç
bölgesinden ikisini kontrol edecek, yeni dünyanın merkezi kıtasını kontrolü
altına alacaktır. Dünya nüfusunun % 75'i Avrasya'da yaşamaktadır ve dünya
zenginliklerinin çoğu, hem yatırımlar hem de yeraltı kaynakları bu bölgede
bulunmaktadır. Avrasya dünya GSMH'sının % 60'ına ve dünyanın bilinen enerji
kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir. Avrasya aynı zamanda siyasal olarak en
iddaalı ve dinamik devletlerinin bulunduğu yerdir. ABD'yi dışarıda bırakırsak
dünyanın en büyük 6 ekonomisi bu bölgededir. yine ABD haricinde dünyanın
bilinen ve bilinmeyen bütün nükleer silah sahipleri Avrasya'dadır. Amerika'nın
üstünlüğüne meydan okuyabilecek siyasi ve ekonomik potansiyele sahip tüm
ülkeler Avrasya kıtasındadır. Bu sebeplerle Avrasya ABD için küresel üstünlüğün
sürdürülmesi adına bir satranç tahtasıdır. ABD açısından Avrasya'da 2 büyük
tehdit vardır. Bunlardan biri Çin'in genişlemesi ihtimali, diğeriyse Çin,
Rusya, İran yakınlaşmasıdır. Bu iki büyük tehdidin gerçekleşmesi ihtimaline
karşın ABD politikalar üretmelidir.''[2]
Brzezinski'nin de 1997 yılında
yazdığı kitabında dile getirdiği gibi ABD Çin'in genişleyip kendisini tehdit
eder konuma gelmesinden çekinmektedir. Özellikle 2000 sonrası büyük bir ekonomik
patlama yaşayan Çin ve Hindistan Brzezinski'nin söylediklerini doğrular bir
biçimde gelişmeye başlamışlardır. Bunun yanında Çin'in yükselişinin yanında
ABD'nin küresel hegemonyasının da nispeten gerilediği bir gerçektir. Bunu somut
örneklerle açıklamak mümkündür. Bugün dünyanın en yükse binası Dubai'de
dünyanın en zengin insanı Meksikalı halka açık en büyük şirket Çin'de, en çok
gelir sağlayan yatırım fonlarının adresi Birleşik Arap Emirlikleri, dünyanın en
büyük dönme dolabı Singapur'da, bir numaralı kumarhane Las Vegas'da değil
Macao'da ( Çin), en büyük film endüstrisi artık Hollywood değil Bollywood, en
büyük alışveriş merkezi Çin'de, Hong Kong birçok ölçeğe göre en önemli finans
merkezi New York'a rakip, bundan sadece 20 yıl önce ABD bu sayılanların çoğunda
dünya da birinci sıradaydı fakat Fareed Zakaria'nın değişiyle ''diğerlerinin yükselişiyle'' ABD gerilemeye
başlamıştır. Amerika her geçen yıl biraz daha güç kaybederken diğerleri özelliklede
Asya-Pasifik bölgesinin yükselen değerleri Çin ve Hindistan her yıl biraz daha
büyümektedir.[3]
Uluslararası arenada kanaat
önderleri vasıtasıyla hazırlanan rapor ve anketlerde ABD hegemonyasının 2030
yılına kadar sona ereceği ve dünyanın güç merkezinin Batı'dan Doğu'ya yani
Asya'ya Asya-Pasifik'e kayacağı görüşü son yıllarda sıkça gündeme gelmeye başlamıştır.
Bu görüşler ABD'nin önemli istihbarat ve stratejik araştırma kuruluşları
tarafından da kabul görmesi açısından son derece önemlidir. Bu kaçınılmaz
yükselişle birlikte zamanla ABD'nin sağladığı güç dengeleri değişecek ve Çin ve
Hindistan başta olmak üzere Meksika, Endonezya, Brezilya ve Türkiye gibi
ülkeler yeni güç dengesinin oluşumunda etkili olacaklardır. En önemli kısımsa
daha önce bahsettiğimiz gibi ABD'nin ekonomik, kültürel ve teknolojik
zenginliklerini askeri amaçları için hızla harekete geçirebilme kabiliyeti
varken Çin henüz bu özelliğe sahip değildir ve küresel güç olma yolunda en
önemli eksiği de budur. Şu da
unutulmamalıdır ki günümüz itibariyle ABD halen tek küresel güçtür. Çin ve
Hindistan hızla büyüseler de ekonomik olarak olmasa bile askeri, kültürel ve
nispeten teknolojik olarak ABD'ye göre oldukça geridedirler. [4]
Sonuç olarak Asya-Pasifik'te Çin ve Hindistan'ın engellenemez yükselişi ABD'yi
tedirgin etmeye devam ederken Amerika hala açık ara bir süper güç ve dünyanın
lideridir. ABD, 1999 yılında Kosova Savaşı'nda yanlışlıkla Çin Büyükelçiliğinin
bombalamış fakat bu bombalamanın yanlışlıkla değil Çin halkını korkutmak,
gözdağı vermek amacıyla kasten yapıldığı uluslararası kamuoyu tarafından göz
ardı edilmemiştir.[5]
Samuel Huntington dünyanın ilerleyen yıllardaki sistemini 'tek-çok kutupluluk'
olarak adlandırmıştır. Bu sistem birçok güç ve bir süper güç olarak
tanımlanmaktadır ve birçok güçten kasıt Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya gibi
yüksek büyüme hızına sahip devletlerken bir süper güç olarak da ABD'yi
göstermiştir. Asya-Pasifik'in yükselişi ve dünyanın ekseninin zamanla Avrupa ve
Amerika'dan Asya-Pasifik'e doğru kaydığının doğru olduğunu fakat bunun uzun bir
zaman dilimine yayılacağını ifade ederek şu gerçeği vurgulamıştır. '' ABD hala açık ara en güçlü ülke, ancak
başka önemli büyük güçlerin yer aldığı ve bütün aktörlerin iddialı ve etkin
oldukları bir dünyanın en güçlüsü.''[6]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder